23 Ekim 2014 Perşembe

Bu Blogu Oluşturma Sebebim

Babamın babasını hiç görmedim, annemin babasını ise küçük yaşlarımda sadece bir kaç kere gördüm. Ancak onlarla konuşmak isterdim ya da en azından hayatlarını öğrenmek, yaptıkları şeyleri, anılarını, hatıralarını. İnsan daha kendi hayatından kesitleri unutuğundan annem ve babamdan pek de bişey anlatmasını beklemedim ki zaten anlatmadılar da belki başka sebepleri de vardır ancak benim buırada söylemek istediğim ben daha dedelerimi tanıyamadım fakat Allah gösterirse ve bu dünya bir zaman daha var olucak olursa gelecekte torunlarım ya da onlardan sonra gelenler merak edecekler. Atalarımız kimdi, ne iş yapardı, hangi konuda ne düşünürdü vs gibi düşüncelere sahip olacaklar. Belki de bu yazım Google'ın güvenilir serverlarında sistemli bir şekilde sonsuza kadar saklanır ve burada yazılanlar o zamanlara ulaşabilir.

Bazı yazarlar bazı yazılarında bahsederlerdi. Neden yazıyorsunuz sorularına uzun uzadıya cevaplar verirlerdi ve bazıları da tek cümleyle hatta tek kelimeyle yanıtlardı "rahatlıyorum" bunu söyleyen kişi ne doğru söylemiş.

Son'la biten adlar

İlk Robinson Crusoe'da duymuştuk ve ilk adı İngilizce'de "oğlu" anlamına gelen ve genelde soyadlarda görmeye alışkın olduğumuz bir ekle bitiyordu. Sorgulamamıştık sonuçta onların kültürüdür. Demekki Anglo-Saksonlarda böyleymiş dedik ve geçtik. Amerikan kültürünün filmlerle oyunlarla ve diğer mekanizmalarla dünyaya yayılmasıyla ve insanların Amerika'ya hayranlığı ve özentiliği ile sonuçlanan bir durum ortaya çıktı.

Watch Dogs'un bize öğrettiği kadarıyla yeni nesil Amerikalılarda da gözüken bir olay bu. Kahramanızın yeğeninin adı Jackson'dı.

Bu özentilik Latin Amerika'da yoğun olarak kendini gösterdi. En göze çarpan kısmı ise isimler konusunda oldu. Son'la biten isimlere örnek vermeden önce 2014 yılında Monaco'dan Real Madrid'e transfer olan Kolombiyalı futbolcu James Rodriguez. "Bu nasıl bi özentiliktir gidip çocuğunun ismini James (ceyms) koymak ?" demeden önce şunu diyebilirsiniz " doğal birşey ya, sonuçta Avustralya'daki yeni nesil Türklerin isimleri gibi örneğin Steve Karacan" ama bu ismin verilmesi muhtemelen ya annesinin Türk olmaması ya da ailenin özenti olmasından dolayı olabilir. Ancak bu durum James Rodriguez'le bağdaştırılmaya çalışıldığında James'in geçmişini okuyup araştırmak gerekir ki kimse bunu sorgulamamış. Wiki sayfasına göre Kolombiya'da doğmuş büyümüş. Demekki Avustralya'da yaşayan Türkler'e benzetmek olmaz. Bunun tek sebebinin Popüler Amerikan Kültürü'nden yoğun olarak etkilenmelerine bağlıyorum. Neyse sonuçta adını Hames diye okuyup bir nebze yerelleştirmişler.

Son olayına gelince, son diye birşeyin İspanyolca'da hiç bir anlamı yok. Aslında var ama bir isime koyulacak bir durumu yok. İngilizce'deki "are" kelimesine karşılık gelir ancak sadece "they" için kullanılır ve kalıcı durumlarda söylenir. 

Latin Amerika ülkeleri isimlerini genelde futbolcular vasıtasıyla duyurur bu sebeple benim de öğrendiğim ve bu sayfayı yazmam için bana garip bir gereklilik veren bu isimler şunlar(Duyuş Sırama göre):

Jefferson Farfan (Perulu)

Edinson Cavani (Uruguaylı)

Jackson Martinez (Kolombiyalı)

ayrıca Kolombiya Milli Futbol Takımı'na bakarken gördüğüm

Jeison Murillo (son'la bitmesine rağmen Jason'daki son aslında ismin içinde olduğundan dolayı daha çok James'le benzerlik gösteriyor)

biraz daha bakarak şu isimlere de rastladım:

Edwin Cardona (İspanyolca'da w harfi olmadığı düşünülerek)
Yimmi Chara (Jimmy'nin bozması)
Edwin Valencia
Macnelly Torres ( McNelly[ Amerika'da yoğun olarak bulunan İrlandalıların Kolombiyalılara hediyesi])
Elkin Soto (İspanyolca'da k harfi olmadığı düşünülerek)
Stefan Medina (İspanyolca'da bu durumlarda s'den önce hep e konulur).






Tartışmak

Tartışmanın asıl amacı doğru yolu bulmak, fikir alışverişi yapmak ya da başkalarının bir konu hakkındaki fikirleri almaktır.

Hakkında konuşmak istediğim konu ise youtube'da tartışmak ve mantıksız argümanlar ileri sürmek.

Youtube'da yapılan tartışmalar kadar gereksizi yok. Bazı insanlar gerçekten birilerinin düşüncelerini değiştirebileceklerini sanıyorlar. Yüz yüze tartışsalar o küfürleri/lafları etmeyecek kişilerin birbirlerini aşağılayarak birşey anlatmaya çalışması ve komik düşmesidir.

Mantıksız argümandan kasıt şudurki mesela bir düşünceyi savunan kişinin yaptığı hata ya da onun bir kusuru bütün o gruba mal edilemez. mesela aynı kişi yine bir youtube tartışma ortamında bunu ingilizce söyler ancak daha sonra gelip türkçe bir videonun altında bütün akpliler, chpliler vs diye herkesi bir kişinin icraatından dolayı suçlar.

Yine tartışmalarda mesela türk milletini savunan birisinin söylediği bir takım söze cevaben "sizin lideriniz kenan evren de şöyle şöyle yapmıştı" demişti. Ya bu adamın Kenan Evren'i sevdiği, bildiği, tanıdığı, beğendiği ya da lider olarak gördüğü ne malum ? belki ondan nefret eden birisidir. En büyük sorun insanların kendi kafalarında insanları kategorize etmesi ve bir kişiyi tanımadan ondan duyduğu bir cümleyle bu kişiyi bu kategorilerden birine yerleştirmesi akıl süzgecinden geçirememesidir.

Işid (Part 3)




   Irak ve Suriye'de çatışmalar devam ederken ben de 2. parttaki videolardan etkilenip kendim 2 video hazırlayıp google hesabımla youtube'a yükledim.

http://www.youtube.com/watch?v=o73BgekB1Qs

Dota 2 oyununun en son eklenen herosu olan Techies ile oynama fırsatım olmuştu. Suicide diye bir skill'inin olması ve bu videoları izlemem bana ilham verdi ve Stream yapma programı olan OBS ile oyun içi görüntüsünü alıp kesme biçme yapmadan yükledim ve bi kaç arkadaşıma yolladım. Çok beğenildi.

Daha sonra bir arkadaşımın önerisi üzerine internette sert tartışmalara sebep olan yeni çıkacak olan Hatred adlı oyunun trailer'ını alıp editledim ve bunu da yine youtube'a yükledim.

http://www.youtube.com/watch?v=ZiYQMORhJec

Allahuakbar seslerini koymayı ve description yazmayı da ihmal etmedim.

7 Ekim 2014 Salı

Işid (Part 2)

Bundan bir önceki yazım başlık olarak belirtmesem de Işid hakkındaydı. Bu yazımda daha öncekilere göre değişik bir üslupta bulundum. Bunun sebebi ise aslında uludağsözlük'e yazdığımı bire bir buraya kopyalamamdır. 

Bu yazıyı yaklaşık 2 hafta önce yazmıştım. O zaman yazmadığım ve daha sonraki gelişmelerle öğrendiğim bazı yeni bilgileri de buraya eklemek istiyorum.

Propaganda demiştim, her koldan yapıyorlar demiştim. GTA 5 adlı oyunun bir modu olduğu söylenen bir videoda karakterler, videolarda gördüğümüz Işidliler gibi giyiniyor, ateş edip Allahuekber diyor ve arkada Işid videolarının olmazsa olmazı olan neşitler çalıyor.


Daha sonra Youtube'un klasik videodan videoya atlama olayına kapıldım ve diğer oyunlara yapılan modları ya da diğer oyunlarla yapılmış Işid'le ilgili videoları izledim. Gülmekten öldüm. Çoğuna thumbs up verdim emeklerine karşılık.

Işid'in her videosunun arkasına neşit koymasıyla dalga geçen bir grup videoyu da izleyerek kahkaha seline boğulmuştum. En alakasız videoya konulan neşitler güzel zamanlamalarla editlenmiş Allahuakbar sesleriyle birleşerek sonsuz bir gülme tufanını başlatıyor.


Al Jungali adıyla yerden yere yatırmasıyla birlikte "shahadeh" görevini değişik bir biçimde yapmaya karar vermesi güldürmekten öldürüyor.


Neşidin ilahi havasının yoğunluğu Allahuakbar diyen Japonlara gülmeye engel olamıyor.

İman gücüyle duvara çarpmaktan vazgeçip İsrail askerleri üstüne giden lastik bir askeri gülünç duruma düşürerek onu ağır yaraladı.

6 Ekim 2014 Pazartesi

yayıncı kanalı alhayat tarafından yayınlanan 55 dakkalık (bkz: flames of war) filmiyle ilgi çekici bir propaganda yaptılar. çatışmalar sırasında çekilmiş görüntüleri ve akıcı anlatımı güzel bir şekilde birleştirilmiş. anlatan kişi amerikalı ya da kanadalı olsa gerek ancak arapça kelimelerin telaffuzunu da aynen araplar gibi yapıveriyor.

(bkz: neşit)leri resmen hit olmuş. dünya çapında hemen herkes dinliyor. ister istemez gaza getiriyor. öyleki youtube'da birisi şuna benzer bi yorumda bulunmuştu:

"wow, i'm a christian but this song makes me wanna suddenly kill all non-muslims!"

manası da "hıristiyanım ama bu şarkı bende müslüman olmayanları öldürme isteği uyandırıyor"

tabiki bunu yazanın gerçekte neyin nesi olduğunu bilemeyiz ancak bunun doğru olmamasını gerektirecek bir sebep yok.

kısacası bu propaganda politikasıyla daha önleri çok açık, daha önce hiç bir terör örgütü bunlar kadar sosyal medya, video editleme, film çekme, neşit yapma bunları yayınlama gibi. ayrıca suriye rejiminden ele geçirdikleri tanklar ve zırhlı personel taşıyıcılarla merkezleri rakka'da yaptıkları driftli şov 7'den 70'e büyük beğeni topladı.

günümüzde de hala birçok istikrarsız bölge bulunsa da 90lı yıllarda cihat yapılacak daha çok yer vardı. bosna, kosova, çeçenistan, inguşetya, dağıstan, karabağ, gürcistan, abhazya, afganistan, somali ve daha da vardır. bu bölgelerin bir kısmı istikrara kavuştu ve sonuç olarak sayıları azaldı. günümüzde cihatçılar için pek bi yer kalmamıştı artık afganistan dışında. suriye'de patlak veren iç savaş bu cihatçılara ilaç gibi geldi. ama asıl cihatçı akımı ışid musul'u alınca ve hilafeti kurduğunu ilan ettiği zaman başladı. 90 lı ve 2000'li yıllardan savaştan savaşa koşmuş tecrübeli cihatçılar için sıradışı bi olaydı. özellikle çeçenler akın akın geldi. tecrübelerinden dolayı çeçenler yüksek kademelerde yer buldu. geniş bi coğrafyadan 10-20-30 yıllık tecrübeleriyle buraya gelenler yani artık işlerinin profesyonelleri-ustası ve onların öğrenip geliştirdiği taktikler sayesinde kısa sürede geniş alanlar üzerinde hakimiyet kurdular.

uluslararası bir ortam var batıdan 3,000 kişinin ışide katıldığı biliniyor bunların çoğu buralarda doğup büyüyen müslümanlar ancak önemli bir miktarı da daha sonradan müslüman olan amerikalı, britanyalı ya da kanadalı. 500'e yakın rus vatandaşı ki işte bunlar o çeçenler oluyorlar ve bu sayı ayrıca çeşitli miktarda inguş, rus ve dağıstanlı içerebilir (ukrayna'daki savaş biterse bu sayı kısa sürede 2 ye katlanabilir ). 1,000 kadar türk. 600'e yakın kosovalı. endonezya, filipinler, kuzey afrika, kırgızistan, makedonya, afganistan ve arap yarım adasından her yerden gelip burada değişik bir atmosfer yaratıyorlar. bu atmosfer onlara mekke'yi hatırlatıyor ve morallerini arttırıyor. ayrıca ırak ve suriye eski islam devletinin merkezi olan yerler. bu gibi sebeplerden dolayı da sürekli yüksek moralle savaşıyorlar.

ve tabiki kısa sürede bu kadar geniş toprakları ele geçirebilmenin verdiği güvenle savaşıyorlar.

3 Ekim 2014 Cuma

Kürtlerin Biz Türklerden önce Anadolu'daydık yalanı.

İnternette çeşitli ortamlarda Kürtlerce dillendirilen bu söz bazı Türklere dahi inandırılmıştır. Elinin altında tüm dünyadaki tüm bilgilere ulaşabilme gibi bir imkan olunmasına rağmen kimse bunu araştırmaz ve bu uyduruk teze inanır.

Birazdan bu konuyla ilgili konuşacağım ancak Kürtlerin veya diğer milletlerden kişilerin ortaya attığı bu iddianın doğruluğu kabul edilse bile bunun üzerinden milletleri, insanları suçlamanın veya onlardan çeşitli haklar talep etmenin  ya da buna göre yeni bir düzen kurmanın saçmalığını açıklamaya gerek yoktur.

Öncelikle Anadolu'da vaktinde Yunanlardan önce birçok millet yaşamıştı ve aynı şekilde Mezopotamya'da ve çevresinde Kürtlerden önce birçok millet yaşamıştı.

Urartular, Hititler, Lidyalılar... Bu milletlere neler olduğu hiç konuşulmuyor nedense.

Bizans bir döneminde tüm Anadolu'ya egemendi. Yunanlar genelde kıyı şehirlerinde yaşarlar ve ticaret ile geçinirlerdi. İç bölgeler ise çok tenhaydı ve burada yaşayan insaların büyük bir kısmı eski Anadolulu milletlerdendi. 

Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlara gelen çeşitli Türk grupları olan Kumanlar, Peçenekler ve Bulgarlar Bizans tarafından yoğun nüfusu olan Balkanlardan alınarak Anadolu'ya yerleştirildi. Ve bu olay 9. ve 10. yüzyıl zamanlarında yaşanıyordu yani 1071'den çok daha önce.

Bizans Balkanlar'daki ve Anadolu'daki Türk halklarını savaşçı kimliklerinden öte bol bol paralı asker olarak kullanmıştı hatta öyle ki bunları Selçuklulara karşı bile ileri sürdü. Ancak kendi insanlarına karşı savaşmak istemeyen bu halklar Selçukluların kısmen de olsa kolay bir zafer kazanmasını sağladılar.

Türk akıncıları daha 4. yüzyılda yaptıkları keşif akınlarında Kars'ı ele geçirdilar ve burayı bir süre egemenlikleri altında tuttular.

Hazarlar vaktinde tüm Kafkasları, Don ve Volga ırmaklarının güney kesimlerini, Kırım'ı, Azak Denizi'ni egemenliği altında tutuyordu ve etki alanları Doğu Anadolu, Ukrayna ve Steplere kadar yayılıyordu.

8. yüzyılda Türkler Türkmeneli adı verilen bölgeye yerilen yere yerleşip burayı yurt eylediler. Ki bize öğretilen 1071'den daha önce bir tarih yani daha kutsal olması lazım aslında. Musul, Kerkük, Erbil başta olmak üzere. 

Bugün Kürtlerin çoğunluk olarak yaşadığı yerler olan Diyarbakır, Siirt, Mardin, Muş, Bitlis'te eskiden Türk sayısı oldukça yoğundu. Osmanlı Padişahı, Kürtler buradaki Türkleri Şii veya Alevi olmaları sebebiyle öldürmelerine destek verdi. Artukluların, Inallıların, Dilmaçlıların ve daha sonra Akkoyunluların yüzyıllarca yönettiği ve Türk toprağı olan bu yerlerde artık Türk sayısı azınlık oldu. Türkçe konuşmaların azalması sebebiyle Sünni Türklerin bir kısmı Kürtleşmeye başladı.

Bir diğer katliam da Ermeniler tarafından yapıldı. 400,000 kadar Türk'ün Van, Iğdır, Ağrı, Kars, Ardahan ve Erzurum'da öldürülmesi. Katliamlar sırayla ve karşılıklı yapıldı ve artık bu bölgelerde ne Kürtler ön plana çıktı. Van'da bir kaç köy ve ilçe dışında tamamen Kürtleşti. Ağrı da aynı şekilde tabi daha sonra Ermenistan'la yapılan anlaşma sonucu Erivan bölgesinden gelen bazı Azerbaycanlılar buraya yerleştirilerek bir miktar Türk nüfusu yerleştirilmiş oldu ama hala ezici çoğunluk Kürt'tü. Iğdır'da katledilen Türkler yerine Azerbaycanlılar yerleşti ve çoğunluk Türk oldu ancak son zamanlarda Kürtler nüfus olarak dengeyi sağlamış oldu.

Kürtlerin anavatanı Mezopotamya olmayıp Zağros Dağları'dır. Buradan zamanla Süryani bölgeleri olan Hakkari ve Duhok'a, daha sonra Şırnak, Siirt ve Erbil yayılmaları oldu. Türk devletleri tarafından inanılmaz haklara sahip oldular. Öyleki Kürtlere Kars, Erzurum, Kayseri, Sivas, Adana ve hatta Ankara'daki otlaklıklarda hayvanlarını otlatabilme izinleri verildi.

Urfa Türkleri, Fransızlara karşı direnipi şehit olup şehirlerini savunurken Kürtler hayvanlarını otlatmakla meşguldü. 

Sonuç olarak o bölgedeki Türkler işte bu gibi olaylarla yok edildi ve Kürtler yayıldı. 

Yani Kürtlerden önce Anadolu'da olanlar yine Türklerdi.



2 Ekim 2014 Perşembe

Yaygaracı Türk Basını

Türk basını bir çok konuda eleştirilmesine rağmen çevre olaylarına yaklaştığı tavır hiç bahsedilmez.

Tespitinde bulunduğum iki konu üzerinden bunu açıklamaya çalışacağım. Sapanca ve Akşehir gölü.

Annemin doğup büyüdüğü köy Akşehir gölüne yakın bir köydür. Şimdi "yakın" diye kabul edilebilir bir uzaklıkta ancak eskiden gölün köyün dibine olduğu ve hatta içine kadar girdiği söylenegeliyor. Tabi bu zamanlar annemin çocukluk zamanlarına yani 60'lı ve 70'li yıllara denk geliyor. Yine sülale arasında söylenegelen sözlerden biri olarak "göl çok açıldı" denir. Bunu sülalenin yaşlıları dillendirir genel olarak. Yani eskiden göl zaten gerideymiş ama daha sonra yayılmış. O kadar yayılmış ki meralar ve tarlalar sular altında kalmış. Son bir kaç on yılda göl tekrar çekilmeye başlayınca Türk basınında "Akşehir Gölü çok yakında tamamen yok olabilir...", "Akşehir Gölü için kırmızı alarm.", "Akşehir Gölü için çanlar çalıyor..." ve hatta "Nasrettin Hoca'nın maya çaldığı göl pek yakında tamamen kuruyabilir" gibi insanları duygusal noktadan vuran ve karamsar bir hava yaratan haberler havalarda uçuşuyordu.

Bölge insanı suların çekilmesiyle açığa çıkan alanda tarım yapmaya başladı. Aslında bu "yeni" oluşan tarlaları ekip biçmeye hakları vardı. Zira oraların sular yayılmadan önce de tarım arazisi olarak kullanıldığı biliniyordu. Öyle ki Osmanlı devrinden kalma birçok kadastro belgeleri var hala bu insanların.

Ancak devlet bu tarlaların ekip biçilmesini oraları "sit alanı" ilan ederek yasakladı. Bununla da kalınmayıp uzun bir süredir tarım arazisi olarak kullanılan bazı yerler de sit alanına dahil edildi. Öyle ki çoğu zaman buradaki hasadın yapılması bile engellendi ve orada birçok ürün çürümeye terk edildi.

Devletin buralara sahip çıkması aslında haklı da sayılabilir. Yeni baraj yapılan yerlerde tarlaları ya da evleri sular altında kalan insanlara ödeme yapılırdı. Belki vaktinde de yapılmıştı. Ya da yapılmamıştı. Bunu annemin kuşağı bilmiyor ki ben nasıl bileyim. Türk basınının yaygara koparacağı yerde araştırması gereken buydu.

Diğer konu Sapanca'ya gelince, yine haber bültenlerinde " Sapanca Gölü'nde yaşanan çekilme korkutucu bir hal aldı..." " çok geç olabilir..." gibi benzer sözler yer aldı. Çekilmelerin boyutu gösterildi ve yeni oluşan sahil boyunun da sazlıklarla kaplandığı gözlendi. Aradan geçen bir süre sonunda haberlerde su çekilmesinden dolayı gölün ortasında bir ada ortaya çıktığı, bu adanın üstünde 1000 yıllık bir yapı olduğu ve bu yapının bir gecede talan edildiği ve içinden bir çok tarihi eserin çalındığı vurgulandı.

Ancak izlediğim hiç bir kanalın haber bülteninde " demekki 1000 yıl önce de sular bu seviyedeymiş ama insanlar yaşamaya devam etmiş" denmedi. Hz. Yusuf'un hikayesinde de 7 yıl bolluk 7 yıl kıtlık olduğu bilinir. Yani doğanın kanunu budur.

Sonuç olarak yarım yamalak iş yapan basınımızın tam teşekküllü yaptığı tek iş yaygara koparmak...

Bu benim Sapanca gezimden kendim çektiğim bir fotoğraf... Su eskiden bu ağacın olduğu yerdeydi. Yer: Gölpark




Bilgisayar Mühendisliği ve Almanya'ya Türk Göçü

60'lı yıllarda Almanya'ya başlayan Türk göçü yıllar boyunca devam etti. İlk aşamada misafir işçi olarak gidenlerin sayısı gittikçe arttı ve milyonu aştı. Daha sonra bazıları geri döndü bazıları ise tam tersine eşlerini ve çocuklarını da yanlarına aldılar. 80'li yılların ortalarına gelindiğinde artık her önüne gelen Almanya'ya gidemez olmuştu. Bu süreden sonra Almanya'ya gitmenin yolu tanıdıklardan geçiyordu. Amcalar, dayılar, enişteler yeğenlerini yanlarına "çekerlerdi".

Bizim meslekte de buna benzer bir durum olduğunu fark ediyorum. Bırakın işe girmeyi, staj bulurken bile artık bir tanıdık olması şart olmuş. Ben belki tanıdıklarım sayesinde pek zorlanmadım ama bazı arkadaşlarım sayısız yere başvurdu ama bir hayır cevabı bile verilmedi. Daha sonra bunlardan büyük bir kısmı okulda hocaların yanında staj yapmak zorunda kaldılar.

Bu iki durum benzerliği dağ gibi ortada olmasına rağmen günümüzde yaşanılanı yani bizim yaşadığımızı haklı çıkarmamalı. Zira ilk olay yurtdışı ve 80'ler. Bu yazımı burada bitiriyorum ve çözüm yollarını bir başka yazıma bırakıyorum.