19 Eylül 2015 Cumartesi

Straight Outta Compton

rap müzik tarzı hayatımızda oldukça uzun bir süredir var. sürekli olarak rap dinlemeyen, hatta alakası olmadığını söyleyenler bile bir şekilde ucundan, sağından-solundan duymuşluğu bilmişliği, herkesin eminem, snoop dogg ya da ıce cube’u dinlemişliği, çoğumuzun son yıllarda meşhur olup, ortalığı kasıp kavuran “thug life” meme’i ile haşır neşir olmuşluğu vardır.

hep düşünmüşümdür, bu şarkıcılar bu sözleri hangi ruh haliyle yazıyolar ve söylüyorlar. anlattıklarını yaşamışlar gibi anlatıyorlar. tüm bunlar vaktinde kafamı çok kurcalamıştı tabiki herkesin hayatını internetten açıp okumak mümkündü ancak bir filmin yarattığı etkiyi tahmin edebilirsiniz.

straight outta compton birçok açıdan beklentilerimi karşılamış oldu özellikle de bu konuda. film rap müziğin nasıl rap müziği olduğunu, bu anlamı nasıl kazandığını ve genelde siyahi amerikalılara arz ettiği önemi bize bir kez daha göstermiş oldu.

ıce cube, dr. dre ve eazy e’nin öncülüğünü yaptığı, nwa ekibine basın tarafından sorulan sorulardan sözlerin neden şiddet içerdiği sorusuna hep tek bi yanıt verdiler “bizim sözlerimiz bizim hayatımızı bire bir yansıtıyor”. bunu vaktinde beyaz bi amerikalı’nın anlaması zordu ve hatta imkansıza yakındı. sadece siyahi olduğunuz için polis tarafından tutuklanmak, kabadayılık taslanmak ya da sadece adı kötüye çıkmış bi mahallede oturduğunuz için sayısız baskıya maruz kalmak...

tüm bunlar sadece bir kaç sahnede çok başarılı bi biçimde sıkmadan ve abartmadan seyirciye yansıtılmış durumda. bu konuda yönetmen gary gray’e başarısından ötürü ödüller yağdırılması gerekir. italyan işi ve adalet peşinde filmleriyle de zaten yönetmenlikte ki yeteneklerini kanıtlamış bir isim.

compton’la ilgili konuşmak gerekirse zaten birçoğumuz aslında pek de yabancı değiliz buna. 2014 yılında çıkan ve jake gyllenhaal’in oynadığı nightcrawler filminde şöyle bi replik geçer: “bana gerçek haber niteliği taşıyan olaylar getir, herkes bilir ki compton’da araba hırsızlığı bi haber değildir.” bunu duymak bile straight outta compton’la ilgili güzel fikirler verebilir.

ayrıca çoğumuzun bildiği ve sevdiği gta san andreas oyununda “grove street” adlı mahalle ve çevresi adeta mini bir compton örneğidir ve hatta ve hatta oradaki karakterlerden biri olan ryder direkt olarak eazy e’nin kopyasıdır.



gta san andreas, nightcrawler ve tupac’ın hayatı hakkında geniş bilgilere sahip olduğum için filmden beklentim tam olarak şuydu: ”sabah uyuşturucu ticareti, öğlen polisle çatışma, akşam konser”. ancak bu açıdan tam beklediğimi bulamadım, zira tüm dikkatlerini tamamen müziğe vermişler gibi anlatılmış. üstelik tupac sadece 2 sahnede gösterilmiş, tamam film onun hakkında değildi hatta filmde olmasına şükret diyenler bile çıkabilir ancak benim filme 10 yerine 9 vermemin yegane sebebi de budur.

bir güzel ayrıntı da ıce cube’u oynayan kişi gerçekten de ona çok benziyordu. artık gelenekselleşmiş bir eylemim olan film biter bitmez oyunculara, yönetmene ve gişe gelirine bakma işlemini yaparken farkettim. onu oynayan zaten ıce cube’un oğluymuş.

bunun aksine snoop dogg’u oynayanın sima olarak pek de alakası yok ancak bu filmden aldığım hazzı pek etkilemedi ya da puanını değiştirmedi.

sonuç olarak izleyerek adeta hayatımda bir taşı yerine koymuş gibi hissettim artık herşeyi daha iyi kavrayabiliyordum ve ufkum genişlemişti. eğer filmi izlemeye hala karar vermediyseniz muhtemelen fragmanlarını izleyeceksiniz. 2 adet fragmanı var şuanda internette bunlardan biri çok güzel editlenmişken diğeri oldukça kötü. bu sizi aldatmasın ve izlemekten vazgeçirmesin. 2015 yılının en beklenen filmi ve gelecekte yıllar boyu konuşulacak ve gönderme yapılacak nadir filmlerden biri. ve ayrıca 8 mile’ı izleyip hala onun etkisi altında yaşayan kişilere ilaç gibi gelecektir.

filmde ıce cube ve dr. dre eski dostları olan eazy e’ye vefalarını göstermiş olsa da filmin sonunda eminem ve 50 cent’in hala hayatta olan dr. dre ve ıce cube’a övgü dolu sözler söylemeleri hem garipti hem de güzeldi. garipti çünkü kendilerini övmüş gibi olmaları pek yakışık almadı. aynı zamanda güzeldi, çünkü eminem ve 50 cent gibi rapçileri de bu filmde bi kaç saniye de olsa görmek hoştu.

4 Eylül 2015 Cuma

büyük britanya milli basketbol takımı

onlara olan sevgim sadece 2011 yılında kıçımızı kurtarmalarından değildir. her ne kadar takımın çoğu londra doğumlulardan oluşsa da bana britanyalı ruhunu yaşattıklarındandır da ayrıca.

ben basketbol bağlamında ortamlarda sürekli aşağılanan britanya'nın artık bi atak yapmasını 2011 turnuvasından beridir bekliyordum. bunu 2013'te 3 lü averajla gruptan çıkmayı kıl payı kaçırarak gösterseler de yarın başlayacak olan eurobasket 2015'e katılmaya bile hak kazanamamışlar. çok üzüldüm. o kadar üzüldüm ki anlatamam. makedonya ile birlikte ölümüne sevdiğim ve tuttuğum takımdı hep turnuvalarda.

ulan kaç tane nba oyunucun var! ya da takımında oynayabilecek nba oyuncuları. sebebini bilmiyorum ama çok sinirleniyorum. federasyon mu çağırmıyor yoksa naz mı yapıyorlar?

şu kadroya bak:

luol deng: adam resmen nba'de doğdu eyvallah 2011'de ve 2012'de geldi takımı coşturdu ama 2013'te yoktu ipne.
joel freeland: 2011 turnuvasında yıldızı daha da parladı nba'e gitti kaldı 3 sene. tabi 2013'ü ekti.
pops mensah bonsu: dopingli çıkmış men edilmiş neyse zaten 2013'e de gelmemişti.
andy betts: yıllar yılı avrupanın kalburüstü kulüplerinde oynayıp bi kere gelmemiş. 2009, 2011 ya da 2013. gelmezsen gelme.
byron mullens: anası ingiliz ama hiç zahmet etmemiş gelmeye. 4 yıl nba'de oynamış bi de utanmadan.
ben gordon: londra'da doğmuş bir başka vefasız lavuk. hiç mi minnet duymazsın gelip 1 maç bile oynamazsın.
robert archibald: iskoç abimiz 2015 eleme maçlarına bile gelememiş sağolsun. sanırım kendini hala nba'de sanıyor. 2013'te de yok bu arada.

bunların yanına takım oyuncusu olan ve kimyası iyi olan ve eski gediklilerden skorer daniel clark, kısmen hala gelecek vadeden devon van oostrom ve eksik bölgeye devşirme kontenjanından siyahi bi amerikalı eklenerek kadro tamamlanacak ve final hedeflenecekti.

tabiki bu takımdan ya da herhangi bi takımdan oluşur oluşmaz final beklenmez ama bu kültür 2009 yılında oluşturulmaya başlansaydı. 2015 için final hedeflemek çok mu imkansız olurdu? en azından elemelerde izlandaya elenilmezdi...