20 Haziran 2015 Cumartesi

Karadenizin Silinmesi Olayı

Televizyonda ablamın dediğine göre böyle bi olay yaşanmış bizim klasik basın ortalığı velveleye vermiş.

Aslında bu ilk defa yaşanan birşey değil. Karadenizin silindiği haritalar zaten el çizimi yani bir oyun, film, karikatür ya da o tarz bir yayında kullanılan türden haritalar olduğu için pek önem verilmez. Öyle ki İtalya bi gariptir, Küba'dan küçük adalar yoktur, Japon adaları tekmiş gibi gözükür vs.

Üstelik Karadeniz'e kıyısı olan bi tek biz değiliz ancak bu tür olaylar sadece bizde konuşuluyor.

Türk Basını yine araştırmadan etmeden bas bas bağırıyor. Oysaki ben bunu çok defalarda görmüştüm.

Şimdi ismini hatırlayamadığım birçok oyunda bu böyleydi. Silkroad oyununda oyuna girince yunan mitolojisinden Atlas sırtında dünyayı taşırdı ve Karadeniz bunda da yoktu.

The Big Bang Theory s8e13'te yine Karadeniz'in olmadığı bir harita görülebilir.

Diyeceğim şudur ki bu önemli bi olay değildir önemli olsaydı da üzerine araştırma yapmadan panik havası şeklinde bundan bir haber yapmak da hiç doğru değildir. Bir kez daha yıllardır televizyon izlememenin rahatlığını hissetmiş olmak da ayrı bi güzeldir.

Satrancın Çirkefleşmesi

Küçüklüğümden beri satranç oynamayı ve izlemeyi hep sevdim. Aile bireyleri ve arkadaşlarla da sık sık oynardım ve bundan çok zevk alırdım. Beni doyururdu. Kaybetmek ya da kazanmak önemli değildi. Yenmek tabiki daha zevkliydi ancak daha o yaşlardan beri kazandıktan sonra rakiplerimi sinirlendirmezdim hep saygı gösterirdim. Oyunu oynamak için oynardım kazanmak için değil.

Nihayetinde okulda satrancı en iyi oynayan kişi olarak turnuvalara gittik. Tabiki o halimle herkesin benim gibi olmasını beklemiştim. Saygıdeğer ve yetenekli rakiplerle uzun uzadıya eğlenceli maçlar yapacaktım. Ancak öyle olmadı.

9 yaşındaki çocuğa herşeyin kazanmak olduğunu öğretmiş bir hoca ya da anne/baba'nın ürünüyle karşılaştım. Hem de çok defa. Herkes bencilce sadece kendini düşünüp sırf kazanmak karşı tarafı mutsuz etmek hüsrana uğratmak için oynuyordu. Oyundan aldıkları zevk kalmamıştı buharlaşmıştı adeta ve gözlerini kazanma hırsı bürümüş ve kazanmakla alacağı zevkin peşinde.

Bunları beklemeyek gittiğim bi turnuvada bunları görmek tüm konsantrasyonumu altüst etti. Rakiplerinin -yani benim- konsantrasyonunu bozmak için olmayak planlar, hareketler ve gıcıklıklar silsilesi başlardı. Bunlardan en çok belirgin olanı da zaten oynanacak olan taşın dokunulduğunda "tuşe" demekti. Fransızca dokunmak anlamına gelen bu kelime oyuncuyu dokunduğu taşı oynaması yönünde zorlamaktadır. Anca zaten oynanacak hamlede bunu demek ve bunu her hamlede demek karşı tarafın sinirlerini rahatça bozabilirdi ve bu olmuştu zira oraya ne düşünceler ve hayallerle gelenler vardı. Böyle bi durumun ihtimali dahi akıllarda yoktu ve buna psikolojik olarak hazırlanılmamıştı.

Karakteristik yapı özelliğim nedeniyle bu olaylardan fazla etkilendim ve zamanla en sevdiğim oyundan, bir spordan belki de bi kaç yıl içinde bir yaşam tarzım olacak olan satrançtan zamanla soğudum. Şunu biliyorumki çok ünlü ve başarılı bir satranç ustası olabilirdim ancak bu olmadı.