11 Şubat 2015 Çarşamba

Artık Duyulmayan Sabah Ezanları

Yakacık'a ben 2-3 yaşlarındayken ilk taşındığımızda evimizin sağı-solu-arkası-önü açıktı. Mutfak balkonundan Aydos Dağı yamaçlarındaki yemyeşil ormanlık alanlar gözü alabildiğine uzanırdı. Her balkona çıkışta o hoş görüntüyü görmek ruhu açardı ufuk katardı. Ancak vakti geldi, orman yangınlarını korkulu gözlerle, onu söndürmeye çalışan helikopterleri, uçakları, dar sokaklardan dev araçlarla olabildiğince hızlı geçen itfaiye ekipleri adeta bir yaralıyı hastaneye yetiştirirmişçesine koşturmalarını da izledik. Her gülün bir dikeni vardı, göz görmek istemezdi ama sesler arkasına saklandığımız duvarlardan bizi bulurdu.

Evet bulurdu...

Aynı sabah ezanları gibi. Bu sefer diğer balkondan bakılır... Kartal, E5, Adalar ve bazen Yalova... Bulutsuz günlerde keyfini sürmek tarifsizdi. Çay yudumlarken gemilerin uçaklarla yarattığı uyum paha biçilemezdi, ancak bana en çok zevk veren ve beni huzurla dolduran burasının bizim evimiz olduğu gerçeğiydi.

Sabahın habercisi ezan balkondan görebileceğimiz neredeyse tüm camilerden gelirdi. Adeta bir senfoni idi. Geceleri yatmadan önce ezana denk gelebilmek için dua ederdim ve sabah o inanılmaz sesleri dinlerken kendimi dünyanın en mutlu insanı hissederdim ve şükrederdim ama aynı zamanda bilirdim bu günler bitecekti.

Ortak bir ezan yoktu. Yaklaşık 10 kadar caminin sesi duyulurdu ve öyleki biri bittiğinde bir diğeri daha yeni başlardı. Ve normalde 5 dakika sürmesi beklenen senfoniyi  her seferinde 2 katını duyabilirdik. O ezandaki ton hiçbirşeyde yoktur ne başka bir vakit ezanında ne de bir ilahide.

Yıllar bu şekilde geçti ve 2 sokak alta haddinden fazla yükseklikte bir bina yapıldı. Adalar manzarasının bir bölümü yok oldu. Bir kaç sene sonra bir alt sokağa aynı şekilde bir bina yapıldı. Adalar manzarası tamamıyla kapandı. Bir kaç sene sonra sağ, sol, yan sokaklar ve kaçınılmaz son olarak hemen önümüze de yüksek binalar yapıldı. Artık evimiz sokağa kapısı olan tek ev değildi. Adaları gören, Yalova'yı gören bir manzarası da yoktu. O artık sadece bir binaydı, sıradan bir Istanbul binası...

Manzaraya üzülürken kaybettiğimiz bir şeyin farkına da daha sonradan vardık. Artık ezan sesi duyulmuyordu her sabah içimizi dolduran huzur artık yoktu. Her sabah umutla güne başlatan bu muazzam sesten mahrum kalmanın acısı içimizdeydi ama kimse bunu paylaşmayı yeğlememişti. Bazen acılar gizli kalmalıydı...