7 Ocak 2015 Çarşamba

Ulu Toros Dağları

21 yaşındaydım ve hala öyleyim artık 2015'te olsak da. İlk defa Toros dağlarını gördüm bu yazın. 5 arkadaş bir arkadaşımızın Anamur'daki yazlığına gidiyorduk. Eylül ayının başlarıydı.

Ankara'dan bindik otobüsümüze akşamüstü hava kararmak üzereyken. Konya - karaman derken haritaya bakılır. İlk düşünce yolun çoğu geçmiş çok az bi yol kalmış. Ancak bir sonraki zamanda hemen akla gelir toroslar yamandır yolları tehlikelidir.

Eğim yavaş yavaş artar gece ilerledikçe dönemeçler artar. fakirliğimizden dolayı bindiğimiz arka koltuklardan hem ışıksız yollardan hem de sürekli dönüşler sebebiyle yoldan birşey anlayamıyordum hiçbirşeye odaklanamıyordum.

Daha sonra cam kenarından koridor tarafına geçtim ve karşıdan yolu seyrediyordum görebildiğim kadarıyla. Tam net anlaşılmıyordu ne olduğu. Çoğu kişinin yaptığı aksine ben uyuyamadım ve muavin yerinden kalktığında onun yerine oturdum en öne, tam kapı ağzına.

Yolun azameti beni benden aldı. Sürekli yükselen ya da alçalan eğim ama asla sabit durmayan. Sürekli olarak dönemeçler. Bir de otobüs olduğu için daha çok manevra gerekiyor. En yakın ilçeye gittikçe uzaklaştıkça yolların durumu iyice kötüleşiyordu ve o da ne refüjler yok oldu! Yollar daraldı. Epeyce gittik ve karşıdan bir araba geldiğinde şaşırdım. Meğerse bu yol çiftmiş! Öyle dar ve tehlikeli ki...

Gittikçe engebeler artıyor, yollar daralıyor eğim yine sürekli değişiyor. Şoförün tek yaptığı direksiyonu döndürmekti. "1 metre düz gitmiş miyizdir acaba" diye düşünüyorum. Korku artıyor bir ufak hata herkesin sonu olabilir. Tabi şoför alışkındır ama yine de oraya oturduysam oranın işini yapmalıydım, bol bol konuştuk onu uyanık tuttum bir yandan her dönemeçte yüreğim ağzıma geldi. Ve daha sonra muavin geldi, kalkmaya hazırdım ama otur dedi ve o geldiğine göre şoförü o meşgul edebilirdi.

Ben ise korku, hayret, dehşet, hayranlık ve merak karışımı ilginç duygularla yolu izlemeye devam ediyordum ve biraz müzik dinlersem belki de dehşet gibi kötü duygularımı yatıştırabilir diye düşündüm. Ve ilk çalan şarkı da ne olsun? Murat Göğebakan - Turnalardan haber verin.

Beni bilen bilir, yabancı şarkıları daha çok severim daha doğrusu sadece onları severim. Hem yeni bir dil öğrenmek için aşina olmak için kelime öğrenmek için hem de Dünya'nın geri kalanıyla aynı şeyleri paylaşabilmek için, yerel olmamak için.

Tabi herkesin içerisinde bi yerellik vardır asıl hiç olmazsa bu problemdir. sonuçta bu bizi biz yapanlardan biridir. 4 bin kadar handpicked şarkının bulunduğu müzik arşivimde 90 civarı Türkçe şarkı vardır bu %2 den biraz fazlaya denk gelmekte.

Duygularımı yatıştırsın diye taktığım kulaklıktan gelen müzikle daha da karmaşık bir hal aldı durum. Şarkının güzelliği dehşetimi alıp duruma uygun sözleriyle beni mest etti:" Gecenin sessizliği ve dağların ıssızlığı..."

Bu adamın ilhamını nereden aldığı belliydi bunu anlamak belki de 1 yıllık ömre değerdi. Bir şarkıyı filmi kitabı oyunu her şeyiyle anlamak. Öyle ki bunu yapabilmek için vaktinde Yunan mitolojisini öğrenmeye karar vermiştim. Bir şeyi her ince ayrıntısıyla bilmenin verdiği haz hiç bir şeyde yoktur. ve onun gibisi olamaz da.

İlerledikçe sonunda deniz görünmeye başladı ve artık yolumuz kıyıdan devam ediyordu. Ama nasıl bir kıyı. Uçurum daha dik. yanımızdan araba geçtiğinde her seferinde suya doğru yuvarlanacakmış hissine kapılmamak elde değil. en azından benim gibi burayı bilmeyen biri için.

Yol boyunca kaç kere şükrettiğimi, kaç tane dua ettiğimi bi Allah bilir. Kaç kere tövbe ettiğimi. Tekrar şükürler olsun her şey için ve bana bu güzel duyguları yaşattığı için. ara sıra gidip bu duyguları tekrar yaşamak lazım. dünya büyük bir yer ama öyle duyguları o yoğunlukla ona uyan bir şarkıyla tekrar yaşayamayacağımı da biliyorum. her şeyin ilki farklıdır.

Epey bi süredir koltukta oturduğumu farkedip kalktım ve yerime geçerken bu duygularımı yazma kararı aldım. Telefonuma not aldım "toroslar, gecenin sessizliği, dağların ıssızlığı...".

Murat Göğebakan temmuz ayında ölmüştü. Ama o öldü diye tribute olsun diye şarkısını arşivime koymamıştım. 2010 yılında dahil ettiğimi hatırlıyorum. Okul başladıktan bi kaç ay sonra telefonumdaki şarkıları sınıflandırmayı bitirdim ve Türkçe şarkıları kontrol ederken farkettim Murat Abi'nin şarkısını. Tam olarak ne zaman öldü ya diye merak ettim çünkü tam vakti hatırlayamamıştım. Ölüm gününden önce dikkatimi çeken şey doğum yeriydi: Adana. Şimdi bir taş daha yerine oturuyordu: " Toros yollarının sessizliği... Toros dağlarının ıssızlığı... "